23 Kasım 2014 Pazar

Bilir Misin?

Buz gibi sabahları
Yanan öğlenlere tanıştırmalı
İkisi de çok kıskanç hep

Buz gibi sabahları
Burada,
Halbuki sıcacık demişlerdi
Her şeyden güzel, her yerden (u)mutlu
...
Ya da ben öyle duydum...

Buz gibi sabahları
Vardır bazen gülen gecelerin 
Gülen geceleri unutturan,
                                   bilirsin
Bilir misin?
Buz gibi sabahları

29 Ağustos 2014 Cuma

'Tehlikeli Ve Yasak'


Gel soluğum,
Seninle dolaşalım bu sensiz boş kalabalık sokaklarını İstanbul'un
Yürüyelim beni sevdiğini söyleyene kadar
Her uğradığımız metro durağında ayaklarımızı sarkıtalım
Sarı çizgisini geçelim birlikte
Hayatın

Bilmiyorsun ama 
Hep yanımda gezdiriyorum seni,
Keşke burada olsaydın diyerek
Olduğun günleri boca ederek şimdiye
Taç Kadın,
Hayatı yutkunuyorum

25 Ağustos 2014 Pazartesi

Çünkü Anılar Bitirir İnsanı


Belki de hep haksızlık ettim talihime,
Kötü mü
Ağlamak için
Bakabileceğim bir fotoğrafımızın bile olmaması?

12 Ağustos 2014 Salı

6 Ağustos 2014 Çarşamba

İnsana Bu Da Gerek


Öğrenmeliyim
Bilmeliyim nasıl bir his olduğunu
İstenmenin
Arzulanmanın
Fotoğrafçıların dükkanın önüne astıkları fotoğrafa ait biri olmanın
Sevgiden yorulmanın,
Ve seçebilmenin
Nasıl bir şey olduğunu yaşayabilmeliyim
Çünkü insana biraz 
Bu da gerek

Değil mi?

25 Temmuz 2014 Cuma

Başka Bir Eli


Şimdi başka bir eli tutman
Uzun zamandır unutamadığından mı
Bir öncekini

Sana doğuyor güneş bana değil
Gök mavi, her yer yemyeşil
Gözlerin beni güzelce kandırmışken
Nasıl inanmasınlar sana

Ama aldırma bana sen
Geceler benim dostum
Duvarlar dinler beni zaten 

Çok değil sadece
Biraz önce
Gülümsedin sanki bana

Seni hayal etmek,
Sana kal diyememek...
Git artık, çal
Başucumdan birkaç saat
Geçmiyor artık çünkü zaman

Şimdi başka bir eli tutman
Uzun zamandır unutamadığından mı
Bir öncekini?


18 Temmuz 2014 Cuma

Kaybolmuş Kalbim


Neden kalbinizin sesini dinleyin der insanlar?
Ben dinliyorum ama ne faydası var?
Sev diyor yüreğim, onu unutma,
Unutamazsın diyor
Onunla yaşa, onu yaşa
Yoksa yaşayamazsın diyor-
Kaybolmuş kalbim
Başkasının ellerinde hapsolmuş
Ama kimin diliyle konuşuyor belli değil
İkimize de düşman kesilmiş
Ne beni anlıyor, hayalkırıklıklarımı
Ne onu anlıyor, seçimlerini
Ben kalbimi dinliyorum işte
Beni yaşatmaktansa öldürüyor
Her atışında

-Her yatışında 
Müzik çalıyor mu kafanda senin de?
Senaryolar canlanıyor mu?
Yoksa sadece reddedilenlere kalan özgürlükler mi bunlar?-

17 Haziran 2014 Salı

Sana Sakladım


Olur da başına yalnızlığım düşer
Ve gözyaşlarım yağmur diye yağarsa pencerene
Beni bir yerde bulmak istersen
Bil ki
Sana hasret kalan gülüşümü
Sana sakladım



15 Haziran 2014 Pazar

Uyumak Geceleri


Uyumak mı geceleri?
Yalnızsan, zor değil mi?

Uyumak mı geceleri?
Daha dökülecek o kadar gözyaşı varken, belki iki saniyelik anlara?

Uyumak mı geceleri?
Daha dinlenecek hüzünlü şarkılar varken, belki bir ömürlük yaralar yüzünden?

Hayır, istesem de
Uyumayı geceleri
Düşünmek varken belki de düşünülmesi yeterli gelmeyen pişmanlıkları
Uyuyamam ki

Belki de(!) tek ihtiyacım sensin.

Acemi Mavisi

Elim eline değerse
Güneşli denizlere boyanır yüzüm

Ve her yer 
            tatlı bir acemi mavisi

6 Haziran 2014 Cuma

Fırtınanın Ardından

Şiddetli bir yağmurun ardından parkta oynamak
Birazcık mutluysan
Onu da elinden almaz mı?

1 Haziran 2014 Pazar

Sensizlik Sancısı


Hiç bu kadar bir olmamıştı
Hasret ve hüzün

Ümit Yetmezliği


Anlamıyor musunuz?
Ben bitiyorum,
Sevgimden!

Sevgim büyürken 
Beni parçalıyor gibi
Nasıl oluyor?
İyi olan bir şey,
İnsanı nasıl bitiriyor?

Büyüyen içimde
Umutsuzluk olmalı
Öyle!

Ben
Bitiyorum,
Ümit yetmezliğinden!

26 Mayıs 2014 Pazartesi

Yakma Çabası


Geçer mi dersin
Sensizlik
Bir sigara yaksam?

Bir dostuma içmiyorum dediğimde
İyi yapıyorsun demişti
O da sevdadan başlamıştı
Şu sevda bitiriyor insanı
Bütün anlamlarıyla!

Israr etmeyeceğim dedim sana belki
Neden dedim öyle, kim bilir?
Tutamayacağım sözler vermek
Sevmekten olsa gerek
Öyleyse:
İyi olacağım!

Söyle Taç Kadın
Geçer mi dersin
Sensizlik
Bir anımızı yaksam?

20 Mayıs 2014 Salı

Tren


Biz konuşurduk
Trenler geçerdi altımızdan
Havadan kuşlar bakardı
Ben hiç bilmezdim

Sen gittikten sonra
Hatırlamazdım başka bir şeyi
Hayatım kanardı
Ben hiç bilmezdim
Sen hiç bilmezdin

(04.26)

Boğaz


O kadar güzelsin ki
O kadar huzurlu...
Bir süre sonra,
Sana kavuşma yolu
Daha bir tatlı geliyor

En kötü biraz huzurlanırız
O da çabuk geçer zaten
Nazlı şehrinin güneşinde

12 Mayıs 2014 Pazartesi

Geçmişi Andığımda


Geçmişi andığımda 
Gözlerimde özlemin acısı
Ellerimde buz gibi bir boşluk

Geçmişi andığımda
'Şans'ın 'ironi'yle büyük buluşması
Kahverengi saç telleri arasındaki tatlı düşler

Geçmişi andığımda
Zihnimdeki herbir parçanın isyan etmesi
Kelimelerin hiçbir işe yaramadığı bazı dakikalar

Geçmişi andığımda
İlk seferin amacı, ellerin sıcaklığı
Gülümsemelerle boyanan beyaz bir sayfa

Geçmişi andığımda
Çok anı, çok acı, çok adı...
Bütün benliğimde derin nefes bir çınlama

İleride geçmişi andığımda
Fazla uzatmadan
Gülerek
Ağlayacağım

İleride geçmişi andığımda
İki şeyi hiç unutmayacağım:
Ne kadar güzel olduğunu
Ve ne kadar acı çektiğimi

(05.43)

Sevmek

Sevmek bence
Yeme yüzen balığa hak vermektir

    Ve sonra acımak...

Yağmur Bana


Akşamları yağarsa yağmur,
Güneşin özleminden;
Sabahları yağarsa
Gideceğini bildiğindendir

Ne 
      karamsar 
                 yağar 
  Yağmur 
           bana

Dayanamazdım


Uzun, kahverengi saçları vardı
İkiye ayırır,
             toka bağlardı
Bense dayanamaz,
                          yere eğilip
Eriyen yüreğimi toplardım



-cuteness kills-

Bari Bugün Farklı Bitse


Ne kadar yazsam da 
Geri getiremiyorum seni

Ah şu kelimeler diyorum
Keşke seni getirebilseler şöyle yanıma
Sarsam kolumu beline
Saçların garip hissettirse çenemi
Bari bugün farklı bitse,
Güneş batarken İstanbul sahilde 

Deniz mavileşse biraz daha
Bulutlardan mavi yağsa
Güneşin denizi öpüşü uğruna
Açılsa trafik Boğaz Köprüsünde
Sadece mutlu bir çift için bugün
Bugün bari farklı bitse 

Ah Taç Kadın,
Ve ah İstanbul!
İkinizi birden özlemek nasıl zor biliyor musunuz?

Bir Gün...


Bir gün bir adam kimsenin aklındaki soruları saklayamadığı bir diyarda kalemiyle birlikte uzun bir yola çıkmış.Fazla gitmeden, bir inşaat ustasına rastlamış.Adamın dik bakışları karşısında usta alnını silerek "Güçlü kuvvetli misindir?" demiş.Adam hiç istifini bozmadan, siyah kaşlarının altında konuşmaya başlamış "Hayır, ama kalemim kuvvetlidir."
Usta alaycı bir gülüş atarak cevap vermiş "Kalem eve ekmek götüremez delikanlı"
Adam aşağılanan kalemini daha da sıkarak yoluna devam etmiş.Masmavi gökyüzünü izleyip mest olduğu sırada sertçe birine çarpmış.Çarptığı genç onu kızgın gözlerle süzerek "Önüne baksana be adam!" diye bağırmış. Fakat gencin yanındaki bıyıklı kabadayı onu sakinleştirmiş ve kendinden emin bir bakışla adama dönmüş "Söyle bakalım, ne sanıyorsun kendini?" tespihini çevirerek gözlerinin içine bakmış "Bizim seni korkuttuğumuz kadar sen de bizi korkutabilir misin?" Kalemini tutan şaşkın adam kaşlarını çatarak "Hayır" demiş "Ben değil ama kalemim sizi bir ölü gibi hissettirebilir." Buna karşılık adamın çarptığı genç onu sertçe itip kabadayıyla yoluna devam etmiş.
Kaşları çatık adam kalemini cebine koyarken bir evin tahtalarına yaslanan bir kadına yaklaşmış. Saçları düzensizce örtüsünden beliren kadın, kucağındaki minik çocuğunu sallayıp adama mahcup ve mazlum gözlerle bakarak ezberlediği sözleri söylemiş. Adam bunun üzerine cebindeki tek serveti olan kalemini çıkartmış. "Param yok" demiş yine kendinden emin bir sesle "Ama kalemim diğerlerinin seni anlamasını sağlayabilir." Tahtalara yaslanan kadın bir anda sinirlenmiş "Banane diğerlerinden! Anlaşılmak karnımı mı doyuracak sanki! Git işine be adam!" Bunun üzerine adam hayalkırıklılığıyla dudaklarını birbirine bastırarak kalemini biraz önce çıkardığı yere koymuş. Düşünceleriyle birlikte yürürken ilerideki kalabalık dikkatini çekmiş. Bağrışmalar arasında yakaladığı sözcükler adama hiç yabancı gelmemiş. Daha da yaklaşınca kalabalığın ikiye bölündüğünü farketmiş. Ortadaki boşluktan, kızgın insanların arasında gözüne kestirdiği iki adama doğru ilerlemiş. Onlar ağızlarından küfür saçarken, cebinde kalem taşıyan adam yeteri kadar sakinmiş. Kalabalığa liderlik edenlerin yanına geldiğinde kızgın adamlar bir anda susup yanlarına gelen yabancıya bakmışlar.
"Sen de kimsin be?" "Ne duruyorsun öyle salak herif?!" Adam soruları cevapsız bırakırken kalabalığın sağ tarafından yaşlıca bir adam ona seslenmiş."Akıllı birine benziyorsun" bütün herkes suspus olmuşken sesi rüzgar gibi çıkan adam devam etmiş."Peki aklını kullanarak bizi birleştirebilir misin?"
İki kızgın adamın ortasında bekleyen yabancı gözlerini kısmış."Hayır" demiş kalemini cebinden çıkartarak "ama kalemim ne kadar ortak yönünüz olduğunu gösterebilir." Yaşlı adam bir an duraksamış "Kalem mi?" demiş, şaşkın gür sesiyle "Bir kalem bizi nasıl birleştirebilir?" Adam hemen mavi mürekkepini sahiplenecek bir yüzey aramış.Gözüne beyaz duvar ilişince bütün gücüyle kalabalığı yararak arkalarına geçmiş. Kalemini titretmemeye özen göstererek duvara bir şeyler karalamış. Kalabalıktan yükselen sesler ve alaycı tahminler dikkatini dağıtamamış hiç. Ve fazla uzun sürmeden adam duvardan ayırmış kendisini. Ardında kalan şu birkaç mısra, asırlarca silinmemiş o beyaz duvardan:

Yaşamak;
Bir ağaç gibi hür
Ve bir orman gibi kardeşçesine




--

"Bir gün anlaşılır şiir;
Çoğu gitti, azı kaldı.
Ekmek gibi azizleşir,
Çoğu gitti, azı kaldı." N.F. Kısakürek

Ala Boya


Bütün şevkim alabora
Kaybettim, isteksizim
Haydi, yüzümü ala boya
Cansız gözükmesin

Dinlenmeli yüreğim, yorgun
Şimdi rengi daha bir solgun
Gel hadi, onu da boyayalım ala.
Peki bu sahte yüreğimi kim ala?

Peki Ya Ellerin?


Madem gidecektin, Taç Kadın
Neden kazıyıp gülüşünü içime
Beni kendine alıştırdın?

Madem gidecektin,
Neden geldin?

Ben tren istasyonundaki bir bank değilim ki
      gitmeni bekleyeyim
Üzülürüm gidersen

Ben ancak uzun, mavi elbisen olabilirim
Seni bütün benliğiyle sarmak isteyen
  
   Peki ya ellerini kim tutucak?
Yağmur bekleyen, küçük bulut ellerini...
   İncinmiş mavi gökyüzünde?

Ah Şu Çitalar


Ah şu çitalar
Sanki doğdukları günden beri siyah ağlıyorlar
Ve acımasız gözyaşları
Çizmiş sanki yüzlerini

Ah şu çitalar
Sanki doğdukları günden beri siyah ağlıyorlar
Benim için de ağlayın çitalar
Benim için de biraz

Ah şu sokaklar
Sanki doğdukları günden beri kan ağlıyorlar
Ve kaldırım taşları
Kıpkırmızı birer mendil gibi şahit onlara

Ah şu sokaklar
Sanki doğdukları günden beri kan ağlıyorlar
Ağlamayın artık siz
Ben ağlarım yerinize

Hem yetmez mi damarlarım, ince ince?
Tutamazdı onları yamalarım, yeter bence
Hepinize,
Yeter.
Yeter,
Ağlamayın artık siz.

Sebebi, Ellerine Benzememiz


Ellerin ne güzel uyar birbirine
Ama ne kadar da birbirinin zıttı ikisi
Dokunamıyorum onlara bir türlü
Sebebi, ellerine benzememiz

Ve ne aşağılık bir his bazen erkek olmak
Sana bir şiir yazmayı düşündüğüm sırada
Uzaktan geçen güzel bir sarışın
Güzel hayalini bozduğunda
Ne aşağılık bir his bazen erkek olmak

Çok Özledim


Sanki sen İstanbul 
Diğer güzeller Akdeniz

*

Ne kadar mı özledim?
Dünyalar kadar
Denizler kadar
Nazım'ın Pirayesini özlediği kadar
Karakoç'un Monna Rosasına ağladığı kadar
Süreya'nın Üvercinkasını arzuladığı kadar
Veli ve Cansever'in maviyi benimsediği kadar
Çok işte

Senin kadar,
Özledim seni!

Ama O Kadar Kolay Değil


Nasıl bir his ise bu
Onun fotoğrafını yaksan bir kurtulma umuduyla
Ardından hem ateşe, hem onu yakan eline lanet edersin.
Ya da keşke dersin
Keşke

Fakat bitmez hiç 'keşke'ler
Dilek gibi saçarsın onları ağzından 
Ama
Bir şeyi değiştiremezler
Yine ağlarsın
Ve tükenmeye devam edersin

Ne yalnızlıktan kaçabilirsin,
Ne de ondan.
Yarın sabah kalkınca belki unutmuş olurum onu dersin
Halbuki bilmezsin
Onu aklından silebilecek olan yeni bir gün değil
Yeni bir simadır

İhanet ettiğini düşünürsün ona, aklına başkası gelince
Kim onun kadar güzel olabilir ki?
"Kimse"
Ama o kadar kolay değildir

Müzik bile kurtaramaz artık seni
Sıkılırsın
İçin sıkılır
Yalnızlıktır sıkan seni
Dostun bildiğin kalem, kağıt, ya da şarkılar seninle konuşamaz
O zaman farkına varırsın dilsiz olduklarının

Onu yanında istersin
Hiçbir zaman senin olmamış olsa bile yanında olsun istersin
"Kim onu benden daha iyi anlayabilir,
Kim onu benden daha çok sevebilir?
Kimse"
Neden hayaliyle birlikte gelmediğini anlayamazsın.
Unutulmaya yüz tutmuş hayali sana cevap verebilse bile bazen
Bilmediklerini, tahminlerinden fazlasını söyleyemez asla

Ne yaptığını merak edersin
Kiminle konuştuğunu
Yalnız olup olmadığını
Seni bir kez olsun düşünüp düşünmediğini
Saçlarını
Gözlerini
Ama hepsi cevapsız kalır

Bitkin düşersin
Güçsüz ve isteksiz kalırsın
Hiçbir şey sana yetmez
Onun bir yudum gülüşü yetebilecekken

-O gülüşe neler vermezdin-


Tek Dünya Kalsa


Gözü gülen çocuğun keşfetmesi gelmişti o gün
Keşfetmek, büyümek, hatta büyütmek istiyordu
Yapabilirdi.

Sonra annesinin kumaş ipleri gibi büyük kara ipler gördü, arkadaşlarının gidemeyeceği kadar uzakta,
O yürümek istedi iplere ama.
Yapabilirdi.

Merak etti gerisinde ne gizli olduğunu
Dokundu ama canı acıdı
Daha da merak etti

Gitti o gün
Ve bir daha geri gelmedi

O gün, çevreye tanıdık ama eski bir ses geldi
Ve bir daha gitmedi sadece bir kadının kulağından

O ses ile birlikte, bütün insanlar da gitseydi ya
Ne iyi olurdu

Fazlasıyla Çaresiz


Seni düşündüğüm vakit
Ruhum ne kadar da sakit
Ve mahzun.
Söyle Taç Kadın, sensizlik neden bu kadar uzun?

Saçların ne kadar rengin!
Fakat ona zıt aşk rengin,
Beni senden vazgeçirme, emeli
Ne yazık! Bilmez ki bu pek çaresiz bir çaba seli!

Çünkü biliyorsun, nakabil-i ricât surette yaşanmış seninle anılarım
Unutmak ne kelime, öldürmeyi denedim onları, zihnimi kurcalamaktayken sanılarım
Ve sen, ah sen Taç Kadın!
Yankılanıp bütün benliğimde, sarsmaya yeterken sadece beni adın,
Ne yeter beni sevmene, söyle de yapayım!




(sakit: sessiz, sakin
rengin: parlak renkli
nakabil-i ricât: geri dönülmesi mümkün olmayan bir şekilde)

Birlikte



  Ne yapmak istiyorsun?Doya doya doldurmak mı istiyorsun hayatını?Birlikte dolduralım.Bazen yalnız kalmak mı istiyorsun?Beraber yalnız kalalım.Aşık olmak istemiyor musun?Birlikte olmayalım.
  Seni seviyorum demeyeceğim sana.Çünkü bu iki sözcükle başlayan her rüya bir çiçek gibi soluyor.Sana seni sevmiyorum diyeceğim.Güzel gözükmese de, yalan dahi olsa da öyle diyeceğim.Belki böyle daha farklı olur, sonradan söylenecek yalanları şimdiden söylersek.
  Değişmek istemiyorsun biliyorum.Zaten kim değiştikten sonra bir daha değişmek ister ki?Bir düzen kurduktan sonra onu tekrar bozmak...
  Herkes değişti sevgili.O da, şu da...Sen ve ben de...Peki böyle daha mı iyi oldu?Cevabımı gizlemek istemiyorum ama söylemek de istemiyorum, çünkü çok değişken.Bazen şükrediyor, bazense lanet okuyorum.
  Eskiler güzeldi be sevgili.Eskiden ne hayatın bir önemi vardı, ne de acıların.Eskiden sen vardın çünkü.Eskiden biz vardık.Sen yoktun belki içinde...Hayır, vardın.Çok hayal görürüm ama bu onlardan biri değil.Evet, sen ve ben vardık.
  Bir bulutu izliyorum gökyüzünde.Sonra bir kuş ve bir uçak.Senin yüzünü çiziyor her şey.Bütün doğal ressamlar seni çiziyor.Doğal olmayanlar da öyle.Sen her yerdesin.Hiç bitmiyorsun.
  Bilmem şu anda ne yapıyorsun.Bildiğimse yanımda olmadığın.
  İnsan sevmeyince bir kere demek ki...
  Geri dönüşü yok belki, ama olmalı değil miydi?Olması gerek.Bir baksak?Mesela sokaktaki bu yol sana çıkar mı?Hayır değil mi...
  Umarım mutlusundur, çünkü ben...Ah, yine oldu işte.Ne kelimeler, ne de seni düşünmek yetiyor.

  Dediğimi düşündün mü, sevgili?Birlikte aşık olmayalım demiştim.
  Hayır mı?
  Beni sevmiyor musun?Biliyorum.
  Peki sence umrumda mı?Hem de nasıl...
  Seni düşünmemi istemiyor musun?Ben de istemiyorum ki.Ama elimde değil işte.Elimde değil elin işte.Gönlümdesin sadece.
  Gitmemi mi istiyorsun?Beni bir daha görmek istemiyor musun?İnan ben de istiyorum, hem de deli gibi istiyorum.Deliriyorum belki, belki de delirmişim, yeni haberim oluyor.
  Bana niye söylemediniz?
  
  Bir hışımla sırtını dönüp gidiyorsun.Bana kızdığına değil de gidişine üzülüyorum, sevgili.Çok üzülüyorum.Bir damla yaş akıyor ama sen bana bakmıyorsun, haberin bile yok.Hep öyle olmamış mıydı zaten?Hep habersizdin benden, neler çektiğimi bilmeden.Unutalım bunları, unuturum da eğer gelirsen.
  Kemancı, senin orda ne işin var?Niye tek başına dolaşıp keman çalıyorsun?Ne zaman duysam kemanın sesini bir hüzün doluyor içime.Tam da zamanıydı...
  Sevgili, sana düşman bu kemancı.
  Gözden kaybolmuşsun, kaybetmiş gözlerim seni.Ah kemancı, gördün mü yaptığını?!Şimdi nasıl olacak?Onu bir daha nasıl göreceğim?Hâlâ çalmaya devam ediyorsun ya, ne diyeyim bilmiyorum.
  Düşünüyorum ne konuştuğumuzu, ne yaptığımızı daha demin.Bana bir kere bile gülümsemediğin geliyor aklıma, kemancıya para veriyorum.
  Çal kemancı.
  Şimdi ağlama zamanı...
  

Makyaj


Küçük bir yağmur damlası düştü o gün
Güzel kız yüzüne biraz mutluluk sürdü
Ona deli olan çocuk bir parça daha koptu dünyadan
Güzel kız bu sefer tırnaklarını pespembe samimiyetle boyadı
Çocuk daha da kendinden geçmişti, sanki her şey fazla iyiydi

Güzel kızsa gülümsüyordu, dudağına kıpkırmızı ilgiyi sürerken
Çocuk ise artık kör olmuştu sanki, onun için başka hiçbir şeyin önemi kalmamıştı
Güzel kız son kez saçlarının ucunu turuncu masumiyetle boyadı
Ama çocuk bu değişikliği hiç sevmemişti,
Nasıl olduysa ondan başka herkes bayılmıştı güzel kızın saçlarına

Sonra çocuk anladı
Güzel kız onun için süslenmiyordu
Biraz canı acıdı
Sonra biraz daha
Ağladığı için kimi suçlayabilirdi ki,
Ondan başka?

Bir Aşk Var Ki


Hayaliyle vuslatın
Yaşayan bir âşık var
Sultanın bin bir atın'
Değecek aşkı var

Hayaliyle vuslatın
Ölmekte bir aşık var
Kılıcına cellatın
Değecek aşkı var

En Azından Yaşamak

En azından hayattayım, değil mi?
En azından yaşıyorum
'En azından' yaşıyorum
Taç Kadın az iken, her şey az
Her şey eksik, her şey yarım sanki

Uykum mesela
Hiç yetmiyor, yorgunluk ruhumun bir parçası artık
Nefesim mesela
Bazen derinden alsam bile beslemiyor ruhumu
Gözlerim mesela
İki çift camsız yapamıyorlar eskisi gibi
Güvenim mesela
Keskin bir bıçak arıyor tanıdıklarımın arkasında hep
Yaşama isteğim ya da
Bulamıyor tam anlamıyla kendisine değecek birisini

Her şey eksik, her şey yarım sanki
Taç Kadın'dan sonra,
En azından yaşıyorum.

Dayanamamak

Yok, böyle olmayacak;
Hemen gel yanıma.

Dalgın Dalgalar

Dalgınım dost, çok dalgınım;
Hayır değil, ölümcül salgınım;
Sana da bulaşmasın, kaç git.
Her zamanki gibi, beni çek ve it.

Çok dalgınım;
Dalgalarla yayılır ölümcül salgınım.
Çok dalgınım;
Dalgalarda umursayarak salınırım.

Dalgınsam, beni içine çeker bir deniz;
O deniz ki ne kadar aç ve adaletsiz.
Dalgınsam, dalgalar benim düşmanım.
Dalgınım; dalgalar benim düş yanım.

Salgın demiştim; tek beni öldürür.
Salgın yalnızca benim içimde yürür.
Size sadece bir anlık, bir anlık hüzün.
O yapmacık hüznünüzü de hemen büzün.

Teneke Kuş

Evime geliyorum
Hiçbir şey umrumda değil sanki
Evime geliyorum
Teneke kuş'un bütün yükünü alan bulutlar
Evime geliyorum
Ne önemi kaldı geçmişin?
Evime geliyorum
Yatağım, kitaplarım ve anılarım
Evime geliyorum
Gözümde tüten ailem ve arkadaşlarım
Evime geliyorum
Odamın yanıbaşındaki ağaca konan serçeler
Evime geliyorum
Beni özleyen deniz ve dalgaları

Evime geliyorum, duydun mu?
Evime geliyorum!

Dağınık


Ne kadar da yazmak istiyorum sana, sevgili
Kötü olansa
Yazabilirim de
Bu yüzden bazen sevmiyorum yenilikleri

Ama yine de iyi
Bütün şiirlerimi ilk bu yenilik okuyor.
Kötü olansa
Yorum yapamıyor
Ne kadar da ihtiyacım var halbuki 
Biraz uzun birkaç anlamlı eleştiriye

Bu arada bazı arkadaşlarım kızmıştır belki bana
Kağıt kullanmadığım için
Benim el yazım kötüdür
Hiç sevmem
Beceremem aslında yazmayı
Hem yanımda küçük, şık bir defter taşıyamam ki
Böyle deri kaplı
Yapamam, onu da beceremem

Sen neyi becerirsin dersen
Biraz düşünüp
Uyumayı derim
Unutmak için
Güzelce unuturum da
Hatta dinlenirim de arada
Ama hep uyanırım
Onu da beceremem 

Bir gün uyanmazsam
Uyanmadığımı sanırsanız
Bilin ki hiç olmadağım kadar ayık olacağım
Toprak darbelerini yutarken tahta parçalarım
Ya da başka bir sonla beni terkederken nefesim
Hiç olmadağım kadar ayık olacağım

Yazmayan Aşıklara


Bazı okur dostlarım vardır ki
Aşkları bütün cihanı doldurur

Aşkın ölçüsü yazmak olmadı hiçbir zaman
Onlar aşklarını kağıda dökmeseler de
Ben biliyorum, dökenlerden çok yanar yürekleri
Çünkü onlar içlerinde saklamışlardır bütün aşklarını
Bir damlasını dahi kağıda döküp ziyan etmemişlerdir 

          Yürekleri her daim yanan aşıklara selam olsun.

Anlamıyorum


Kafam hep karışık, hislerim gibi.
Sen mi yapıyorsun bütün bunları?
Olanları ve olmayanları...
Artık git, çık hayatımdan 
Neden mi?
Çünkü seviyorum seni.
Sen mi, yoksa hayalin?
Narin,
Bir rüya gibi okşadın saçlarımı,
Saçların benimkilere karıştı ya da.
Sahilden süzülen rüzgar,
Ve yüzümden birkaç damla,
Hepsi sen, sensiz hepsi yarımsa;
Neredesin o zaman?

Anlamıyorum,
Anlam veremiyorum:
Anlamsız aşk olur mu?
Anlamsız bir duygu..?
'Aşk'a kalan, bir his olmak belki de.

Pişman, Kızgın ve Hüzünlü


Hamile kalan bir fahişe gibiyim.
Pişman, kızgın ve hüzünlü...
Alışık değilim hiç olanlara.
Ne yapacağımı hiç bilmiyorum.
Kimseler duymasın içimde olanları, sahibinden başka...

Onun yakasına yapışıp,
"Ne yaptığını görüyor musun?!" demek istiyorum.
Görmediğini bildiğim halde,
Hissettiğini umuyorum, bana yaptıklarını

Nasıl devam ederim artık hayatıma?
Hiçbir şey eskisi gibi olmayacak.

Ona ihtiyacım yok, sadece bu acı...
Bu acı çok ağır geliyor bazen.
Taşımak istemiyorum ama gitmiyor.
Kurtulamıyorum...

Bazen de diyorum ki, o gelse...
O gelse ve birlikte atlatsak bunu.
Zaten o gelse, içimdeki yara bu kadar acıtmayacak, belki hiç acımayacak bile.
Kimseye karşı böyle hissetmemiştim.
Kimseyi bu kadar yanımda istememiştim.

Sonra anımsıyorum kim olduğumu.
Kahretsin o bir anlık heves!
Sonra beni bir daha düşünmeyeceğini bilmiyor muydum?!

O içimdeki yaratık beni rahatsız etse de, bazen sanki onun sayesinde yaşıyormuşum gibi hissediyorum.
Onu hiç sevmiyorum, hatta bazen nefret bile ediyorum ondan.
İstemiyordum da zaten.
Kim ister ki hep mide bulandıran, sancılar veren bir şeyi?
Ağlamasa bile vücudum, artık ruhum kan ağlıyor.
Ama işte, bazen de boşuna yaşamadığımı hissediyorum.

Yine de içimde büyüyor sürekli, her gün daha da fazla hatırlatıyor bana olanları.
Hatamı, onu...
Bir daha asla yaşamak istemiyorum bu laneti.

Bazıları gibi zamanı geri almak istemiyorum. 
Dursun yeter.
Daha da büyümeden içimdeki bu şey...

Yetti artık!
Bıktım etrafımdaki baskıdan, ezici gözlerden ve alaylardan!
Bana olanlar normal değil mi?
Kim olduğumu bilmiyor musunuz?

Başımı alıp gitmek istiyorum, bu kocaman şehir bile bana küçük geliyor.

Ama en kötüsü ise bu histen hiç kurtulamamam.
Nereye gidersem benimle...
İçimde işte.
Zaman ilacım, ama içimdeki şey dışarı çıkana dek bu acıyı tekrar ve tekrar, fazlasıyla yaşayacağımı bilmek çok rahatsız ediyor beni.

Bir gün, bir gün bitecek.
İçimden çıkacak bu şey.
Ve işte o gün, o gün hayatımın en mutlu günü olacak.

O şeyi görmek bile istemiyorum.
Benim bir parçam olsa bile, benim olmasını istemiyorum.

O parça 'bizim' aslında.
Bırakıp gitmiş olsa da o, umursamaz, acımasız insan...
İçimde her gün büyüyen şey, ikimizin.

Bilmiyor mu, habersiz mi acaba çektiklerimden?
Bir gün karşılaşırsak, ne hissedecek bana bakınca?
Büyük bir boşluk mu, hatırlamayacak mı olanları?
Nasıl unutabilir ki?
Kahretsin, ben kendimi ne sanıyorum?!

Karmakarışık duygular...
Hepsi bir anlık heves yüzünden.
Hepsi içimde dolanan bu şey yüzünden.

Aslında hepsi 'onun' yüzünden.

Sevmemişti Belki De Hiçbir Zaman


"Hiç mi beni düşünmüyorsun?" diye sormuştu genç.
Halbuki düşünse ne olacaktı,
Sevmiyordu kız artık onu

Bebek'te Bir Genç

Bebek'te bir genç gördünüz mü bugün dostlar?Bir çift kulaklık ve kitapla yürüyen birini...
Bebek'te yıpranmış birini gördünüz mü bugün dostlar?Yalnız başına, iki dostuyla yürüyen birini...
Bugün dalgaların yanaşıp tadını alamadan gitmek zorunda oldukları boğaz kıyısında bir delikanlı gördünüz mü?Banklardan birine oturmuş kitap okuyordu...
Bugün her şeyde olduğu gibi, boğaza baktığında da sevdiğini hatırlayan bir derbeder gördünüz mü?Banklardan birine yayılmış, her şeyi unutmaya çalışıp zorla mutlu olmayı deniyordu...
Akşama doğru, o huzur veren ses ve hareketli resim cümbüşünde istemeden o banktan kalkan, çiçeği burnunda, güzel giyimli birini gördünüz mü?
Akşama doğru, acıtan her duyguyu daha da depreştiren tehlikeli dalgalardan istemsizce kurtulmak isteyen, kendini eksik hisseden birini gördünüz mü?
Gördüyseniz, o bendim işte.
Görmediyseniz de, çok önemli değil.


Sana Şiirler Yazmak İstiyorum

İçimde anlamsız ama keyif veren bir his var.
Sana şiirler yazmak istiyorum Taç Kadın.

Yanıma gelme, sevmezsin beni belki.
Şimdiyse sen varsın, 
Ama tanımıyorsun beni.
Bulanık bir cama bakıyormuş gibi,
Yağmur yağsın hep,
İçin sıcak kalsın, ben soğuğu alırım.
Sen rahatsın, dışarısı yansa da,
Donsa da...
Boş ver zaten, kimin umrunda.

Sen de başkasını özlüyor musun, Taç Kadın?
Neden özletiyor o sersem kendini?!
Yanında değil mi?
Bilirim...
Neler hissettiğini bilmek bile bir başka güzel.
Seni anlayabilirim, anlat bana.
Yanıma gelmene gerek yok, 
Sadece beni düşün.
Benim gibi yap, 
Ama alışma sakın.

Son bir dize yazıp bitirsem,
Sen de silinsen hafızamdan...
Sana veda edemedim ya Taç Kadın,
Artık hiçbir şeyi düzgün bitiremiyorum.

Sana şiirler yazmak istiyorum, Taç Kadın.
İçimde anlamlı ama acı veren bir his var.

Dikkat:Müzik -Aşkla Yaklaşmayınız!-


Sen çok müthiş bir şeysin
Seven Nation Army'nin 
Ya da Arabella'nın solosu gibi
Harika bir şey

"Seviyorsan Söyle"


En başından beri seviyordum seni
Bir gün yüreğim elverince 
Söyledim bunu, ve
Çok geçmeden,
Kapındaki mercek oldum:
-Hep uzak, hep arayışta, hep abartarak seni-